21 Mayıs 2013 Salı

Blog'ta nefret edilenler (:

Turuncu arka planın üzerine yemyeşil fontla yazılar yazmak; 

Şu şekilde ki bloglara girdim mi daha ne ne yazmış okumadan, bloğun sağ üst köşesindeki çarpı bu tonuna tıklamakla ilgileniyorum. Gerçekten, niye böyle bir renk kıroluğu yapar ki bir insan allah aşkına? Hayır berbat görünüyor bariz belli okuyacak bir hedef kitlende olmayacak istatistiklere bak dur canım benim. "Sen o bloğu açmışın ama olmamış o hacı "derler adama. Yani okuyamıyorum, kör olacağım allahım yarabbim. Gönlüm istiyor hakikaten  ama birilerinin gözüme mikser soktuğunu  falan hissediyorum.

Yazının altına reklam kokan hareketlerle yorum iliştirmek;
Bunlar genelde samimiyesiz şekilde "ayy çok ciciiiiğ benim bloga da beklerim. derler ;)) " en sonunda da kendi adresini yapıştırıverirler. alladıpulladıbeni.blogspot.com '' gibi :p

Bloğun arka fonunda aniden bir müziğin çalmaya başlaması;
Bloguna otomatik müzik çalar koyan insanlar, bildiğiniz gibi değil. Böyle yaygın bir kitle var çiçekli gifler eşliğinde süzülen su damlacıkları vs vs. Kıroluğun dibi (: Hayır illa müzikle birlikte okuyalım istiyorsanız oraya play tuşu falan koyun, isteyen dinlesin. Ne bileyim. Dınnkkk! diye açılıvermesin korkuyorum :s

Google Adsense reklamı fazlalığı ;
Çıfıtçı çarşısı diye bir şey vardır ya,aynen öyle. Karman çorman, yanda markafoni,ötede trendyol,köşede giftler ağzıma girecek okuyamadığım, okuyabildiğimi sandığım her köşede bir reklam. Aniden açılan "moçiçileri" söylemiyorum bile. Yani koyacaksanız bir tane koyun missss (: Düzgün bir yere koyun, görmeyelim olan var olamayan var . Yeni açılan bloger'ları gereksiz strese sokmaya gerek yok. BLOCK!

Blog sayfalarındaki 1024x724 çözünürlüklü fotoğraf çarşısı : 
Öncelikle şunu diyeyim; en çok moda bloglarında oluyor bu durum. Kendimden biliyorum. Ama o yüklediğiniz kocaman fotoğraflar küçültülebiliyor yani. Az zahmet gösterin. Site kasıyor mu kaç sn'de açlıyorsun bir bak "alooo" Var yani blogger'ın öyle bir fonksiyonu yapabilirsin... Paintle aç fotoğrafın bir köşesini mouse imleciyle çekiştire çekiştire ayarlayabiliyorsun tamam mı?.
Devamını Oku

17 Mayıs 2013 Cuma

Lindsey stirling


Lindsey Stirling 21 Eylül 1986'da doğmuştur. Amerikalı kemanist,müzisyen, söz yazarı ve dansçıdır. Şöhret olma yolunda ilk adımını Amerika Yetenek Sizsiniz programının 5.sezonunda kazanmıştır. Country'den Hip - Hop'a kadar birçok eseri performans halinde sunmuş ve izleyicilerin büyük beğenisini kazanmıştır.

Amerika  Yetenek Sizsiniz programının 5.sezonunda çeyrek final elemelerine kadar yükselen Stirling,"Hip Hop Violinist" lakabını da almıştır. Hatta programda Sharon Osbourne performansı için "Wow......we love you Lindsey!" demiştir.
Lindsey, koreografı, ve onun kendine özgün tarzıyla, eşsiz keman tim ve animasyonlu çağdaş dans ile elektronik dub'a adım atmıştır.
Stirling'in şimdiye kadar çıkardığı single'lar ve sevgilisi Devin Graham ile hazırladığı videolar şunlardır;

Lindsey Stomp (EP, 2010)(Albüm)
"Transcendence"
"Song of the Caged Bird"
"Spontaneous Me"
"Electric Daisy Violin" (Single, 2011)
"Shadows" (Single, 2011)
"River Flows in You" (Single, 2011)
"Zelda Medley" (Single, 2011)
"Silent Night" (Single, 2011)
"Celtic Carol" (Single, 2011)
"By No Means" (Eppic feat. Lindsey Stirling, 2011)
"Lord of the Rings Medley" (Single, 2012)
"Crystallize" (Single, 2012)
"Skyrim" (Single, 2012)
"On The Floor"
Devamını Oku

11 Mayıs 2013 Cumartesi

"Farkındalık"


Dikkat çekmeye çalışan insanları itinayla seçip bulduğum bir takım insan topluluğu var:
Kim bu insanlar?


" Olabildiğince entel burnu büyük sinema severler"

" x hayranı - ölümüne aşıklar"
" Kendi dışında herkesi vatan haini gören,vatanseverler"
" Edebi tarafı kuvvetli çirkinim bari kitap kurdu olayım diyenler "
"Ulu orta ağlayarak kendini ifade etmeye çalışanlar"
"Kendini bir birey olarak görmeyip ,başkasının onun adına karar vermesine izin verenler"

Ben bunu hep eskiden yaşıma,yaşıtlarımı normal olarak görmüş olmama bağlardım. Ama 20'li yaşların başı gerçekten çok enteresan bir zaman. Hatta 25 öncesi diye esnek davranmam da mümkün. 24 yaşındayım ve sınırda olduğum için mi bilmiyorum 30'u geçince de 25-30 arası için komikti,enteresandı diye söyleyeceğim herhalde. Hiç bir şeyi ciddiye almamaya ne kadar da bayılıyorum.



Ama Sonra büyüdük bir ara. Hani yaşla ilgili olduğunu düşünüyordum ya, işte bu arada öyle olmadığını da öğrendim. Belki de yalnızca etrafta insanlar yokmuş  gibi davranarak ilgi çekmeye çalışan insan dilimindekiler  yer alıyor çevremde. Bilemedim şimdi.



En komiği de ne biliyor musun "edebi tarafı kuvvetli çirkinim bari kitap kurdu olayım diyenler". Çok tatlı onlar! Öncelikle kendilerini farketmenin en kolay yolu: Facebook'taki beğenileri . Aklınıza gelebilecek yazarların büyük kısmı facebook'ta beğenilmiştir.


Öncelikle ben okumayı sevmiyorum diyen insana okuyormuş gibi yapandan daha çok saygı duyarım, o da ayrı bir konu. Bir de aklınıza gelebilecek en saçma sapan şeyleri okuyan insanın "ben çok okurum dostoyevski'yi yalayıp yuttum,ince düşünüyorum artık algım açık okumayan herkesi küçük görüyorum" havası  yaratan insanlarıda öldürme isteği duyma sebebimdir.



Birde vatanseverleri hepimiz biliyoruz, Facebook paylaşımlarıyla ülkeyi kurtardıklarını zannediyorlar her gün! Diyeceksiniz ki tepki. Ama dozu ayarlanmadığı sürece dikkate alınmakla alınmamak arasındaki o ince çizgide kalmaktan başka bir işe yaramıyor. Ayrıca fazlasıyla itici. Canlarım benim. Sokağa çık desen kıçını kaldıramaz ama olsun, facebook'tan paylaşıyor özlü sözlerini yazıyor ya o ona yetiyor.


Galiba umursamamaya çalışmak, kafaya takmamak en güzeli  ama umursamadığınızı sandığınız bir zamanda işte karşınıza hep bir şey çıkıyor. Aklıma taktığım sürece de bu böyle benim için bir kısır döngüden ibaret kalıcak. Ah ne yazık!
Devamını Oku

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Ne çektik be!


Ne konuştuğuyla ne yaptığı birbirini tutmaz ya, nedir bu ikiyüzlülük modası nedir bu bencil ve çıkarcı olma pazarı siz neden böylesiniz? Dünya da bir tek siz mi varsınız ki ? Burnu havada insanların kibirliliği ne çok. İyi olmak hak mı günah mı? Kolay olan; pişmanlık duyurucu çamura batmak mı? N'olurdu yani birde insanlık moda olsa! İki farklı karakter bir araya geldiği noktada neden bir uyum olmaz ki? Neden insanlar çatışmak zorunda, ve ortak bir noktaya gelemez? Nedir alıp verilemeyen paylaşılamayan? 
Bence kesinlikle psikolojisi bozuk insanların bu şekilde davrandığını düşünüyorum. Ya yaşamsal zorunlukların mecbur bıraktığı hal ve hareket yada boşvermişlik. İstediğinizi söyleyin. Günlük yaşamındaki olumsuz deneyimlerini ya da bu deneyimlerin doğurduğu sonuçlar yüzünden  hissettiklerini bu şekilde yansıtmak zorundalar mı ? Karşımızdakinin sorununa odaklı ne kadar yaklaşırsak yaklaşalım kabahatli neden hep sonunda siz çıkıyorsunuz hiç düşünmediniz mi? Çünkü bu sorunu ele almak ve çözmek konusunda beceri eksikliğimizden kaynaklandığını söylemek en doğrusu. Keşke bütün sorunları yara almadan ve kimseyi kızdırmadan, üzmeden çözebilmek kolay olsaydı. Ama hiç bir zaman bunu karşılayabilecek güçlükte olamayız, ya da karşımızdakiler; sonuçta olumsuz bir deneyim yaşamış diyebilir miyiz?, tabiki hayır. Üzerine gideceğimizi hepimiz biliyoruz. 
Ben bugün sınandığımı düşünüyorum özellikle. Bu durumda bununla savaşır durumdayken 4 farklı kelimenin beni sınadığını da gördüm. "Dinleme, sabret, Konuşma, Anla". İnsanların kişilik özelliklerinin değişmeyeceğini biliyorum fakat imkanı varsa da güç olduğunu da düşünüyorum. Ama, hangi yaşta olurlarsa olsunlar, sorunlarını çözebilmek için yeni deneyimler kazanabilirler. Kabul etmeyi, saygı duymayı, özür dilemeyi adet haline getirmediği sürece hak yerindeyken söyleyebilmeyi öğrenebilirler. 
Devamını Oku

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Bir itirafım var !




  • Hani yolda giderken karşıdan tanıdık birini size doğru yaklaşıtığını farkedersiniz de " of Allahım hiç konuşmak istemiyorum beni görmesin, ne olur görmesin" diye iç geçirirsiniz. Görmeyince de mutlu olursunuz ya öyle hissediyorum doğru. Bu kez insan kendini sahte ve samimiyetsiz bir muhabbetin içinde buluyor kendini ne yapayım zoraki muhabbetlerin içinde bulmak hiç bana göre değil. Yobazlıktan değil valla hi :p
  • Bazen kendi kendime düşünüyorum "benim söylemek istediklerim vardı ya n'âpıyorsun kızım" diyorum, ama söyleyemiyordum. Boğazında düğümlenir ya ekmekte atsan üzerine litrelerce su da tüketsen o orda durur hani. Belki de o yüzden bu blog yazmaya başlamış olmam desemde inanmayın. Çünkü bambaşka bir sebepten yola çıktığımı herkes biliyor artık. Yani kimse sevinmesin daha henüz ölmedim.    Aslına bakarsanız bu işin mantığını da henüz hâlâ çözebilmiş değilim. Dur bakalım :)
  • Zaman zaman gözüm kimseyi görmek istemez.Hemde hiç kimseyi! Mecbursam zaten sinirli olurum kaçın. Öyle anlarda kimse benimle konuşmasın istiyorum, "ne oldu" diye sorulmasın bile. Çünkü o anıma sebebiyet veren kişi sormadıktan sonra herkes bana batıyor durumda oluyorum.  Genelde elle tutulur bir sorun yoktur fakat insan  bazen yalnız kalmaya ihtiyaç duyar ya hani işte öyle bir şey.  "Erol -Evgin" ne güzel söylemiş. 
  • Her akşam ertesi gün için sabah uyandığımda o gün için yapabileceğim planları düşünürüm, o gün olur ve ben sonra bir bakarım yine akşam olmuş  ben hiçbirini yapmamışım.
  • Yazdığım bazı yazıların ardından çoğu zaman "keşke öyle yazmasaydım" diye pişman olmuşumdur.
  • Genelde hep gözüm saattedir ama bana saatin kaç olduğunu sordukları anda bir daha  bakma gereği duyan bir ben varımdır herhalde. Yalnış anlaşılmasın gözüm saatte birini beklediğim filan yok üstelik tam anlamıyla  alışkanlık olsa gerek, saatin kaç olduğunu merak ettiğimden değil yani. Anlamı yok.
  • Her seferinde şu telefonu kurarım ama henüz görevini yerine getirebilmiş değil sayemde. Hep 10 dakika kala filan önce uyanırım. İstersem çok geç yatmış  olursam olayım yine de saat çalmadan önce uyanırım.
  • Kitap zevkim hakkında hiç bir fikri olmayan ya da kitap zevkinden hiç hoşlanmadığım "ıyy "diye tabir ettiğim insanlar bana tavsiyesinde bulunuyorlar ya o an gidip kendilerini camdan atsın istiyorum yada ben atayım istiyorum ama yapmıyorum. Ayıp tabi.. :)
  • Ne zaman yalnız kalmak istesem bir şeylerden sıkılmış olsam,kafam karışmış olsa inadına insanların beni arayası tutar, ya cevap vermem ya da kapatırım telefonu. İşte ruh halim en kötü zamanlar o zamanlar. Ani çıkışlarım, lafını bilmeden sözler sarfetmelerim, triplerim , küsmelerim, ağlamalarım hep bu yüzden. İçim istiyor abi bulaşmayın .Artık beni tanıyanlar çözdü. Galiba şimdi herkes çözdü. :)

  • Etrafımdaki herkes için kafamda oluşturmuş olduğum bir listelerim vardır. Onlar hakkında istisnai  şeyler hep kafamın bir köşesinde saklıdır hep. Katagoriye ayrılmıştır hep hiç üşenmiyorum ya. Ama şöyle ki birinin yaptığı küçük bir şeye büyük bir tepki göstermem, başka birinin yaptığı büyük bir şeyeyse fazla tepki vermemem hep o kafamın içinde o insana dair tuttuğum şeyler yüzünden olur.
Devamını Oku

3 Mayıs 2013 Cuma

Aklıma Takılanlar - 1


  Uzunca bir süre çaldı sanırım radyolarda televizyonlarda. Galiba hala daha popüleritesini kaybetmedi zannediyorum. Ama bende değişik bir şekilde yer edebilen gülerek hatırlayacağım eğlenceli bir şarkı. Bunun sebebi şarkının nakarat kısmını benim zihnime zihnime kazıyan minik bir arkadaşımız var. Yetenek sizsiniz'e yarışmacı olarak katılan o kişi malesef matematik dehası buse nur çevik. Hep onun yüzünden. Gerçi şarkıdaki gay figürünü son dakika mesaj olarak vermesiyle ilk başta ilgimi çekip bir kahkaha atmıştım fakat şimdi başka. İnadına bu şarkıyı elerimi hareket ettirerek hesaplama yapasım geliyor.  :)





Carly Rae Jepsen - Call Me Maybe




Devamını Oku

2 Mayıs 2013 Perşembe

Tatlı mı tatlı "How I Met Your Mother"


Bir hikaye düşünün; her babanın çocuklarına anlattığı sıradan bir hikaye; anneleri ile tanışma hikayesi. Sıradan bir hikayeyi alıp sıkmadan, eğlenceli bir şekilde anlatan bir dizi How I Met Your Mother. 8 yıldır devam eden dizinin konusu ise: Başta söylediğim gibi Ted adlı başkarakterimizin 2030 yılında, iki çocuğuna, oğlu ve kızına 25 yıl önce anneleri ile nasıl tanıştıklarının hikayesini anlatması etrafında gelişen olaylar silsilesi. Ted ve arkadaşlarıyla her bölüm birbirinden eğlenceli ve hareketli geçen dizide annenin kim olduğu hala bir sır. Zaman zaman dizide geçen ipuçları bizi anneye daha da yakınlaştırıyor. Mesela sarı şemsiye…








Dizi, Ted’in anne ile tanışma sürecinde 5 yakın arkadaş etrafında gelişiyor. Ted Mosby zaten başkarakterimiz, mimar. Muhabir Robin Scherbatsky, 4 arkadaş grubuna sonradan Ted ile çıkmaya başlaması ile giren bir karakter.Kanada'dan gelmiş ve her seferinde yaşadığı ülkedeki geçmişiyle dalga konusu haline geldiğini biliyorum. Hukuk öğrencisi Marshall Eriksen ve dokuz yıldır birlikte olduğu anaokulu öğretmeni sevgilisi Lily Aldrin grubun en aşık çifti. Öyleki o kadar yıldır çıkmalarının vermiş olduğu alışkanlık ve aynı nöronlarla anlaşma kapasiteleri güldürüyor doğrusu. Barney Stinson ise (ki herkes bu herife hasta) grubumuzun çapkını.En komiği ve en neşeli adamı. Takım elbiselerini üstünden hiç çıkarmayan ve ne iş yaptığı tam olarak bilinmeyen bir kadın avcısı.Hala daha henüz ne iş yaptığı bilinmiyor . (:




Diziye ara ara birbirinden ünlü konuklar dahil ediliyor. , Enrique iglesias , Britney Spears, Jennifer Lopez, Katy Perry, Jorge Garcia gibi.



Devamını Oku

© 2011 Mrs.Juliet, AllRightsReserved.

Designed by ScreenWritersArena